Bu Blogda Ara

22 Eylül 2011 Perşembe

PİEDRA IRMAĞININ KIYISINDA Oturdum, Ağladım


Paulo Coelho
Can Yayınları

Bizim kültürümüzde de derdini suya anlatmak iyidir. Gece görülen kötü rüyalar sabah kalkılınca suya anlatılır, muskalar suya atılır, büyüler bozulunca suya atılır, böylece suyun bütün kötülükleri sıkıntıları uzaklara taşıyacağına, bizi onlardan kurtaracağına inanılır. Temizleyici gücü vardır suyun.
Coelho’nun romanında da suyun kutsallığı vurgulanmış, Tanrının kadın yüzünün suyla temsil edildiği, onun özelliklerinin suyla açığa çıktığı anlatılmış. Kitabın benim için en çarpıcı yanı, her insan için Tanrı anlayışının farklı olacağı ve bunu herkes kendine en yakın olan şekliyle bulabileceğini vurgulaması ve inanç duygusunun gerekliliğine büyük bir saygı ile değinmesi oldu.
“ Budistler haklıydı, Hindular haklıydı, Amerika yerlileri haklıydı, Müslümanlar haklıydı, Yahudiler haklıydı. İnsan, ne zaman – temiz yürekle – inanç yolunu izleyecek olsa, Tanrıyla birleşecek, mucizeler yaratacaktı.”
Bir kadın ve bir erkek arasındaki aşk hikayesini konu alan romanda insanın üst mertebeden duyguları, kutsallıkları, gidiş gelişleri, kararsızlıkları ve kararlılıkları çok iyi aktarılmış. Paulo Coelho’nun son dönemde okuduğum, yine bir arayış romanı olmasına rağmen konusunu ilginç bulduğum en akıcı kitaplarından biri diyebilirim.

19 Eylül 2011 Pazartesi

Özgeçmiş

Işık Bahçeleri


Işık Bahçeleri
Amin Maalouf
Yapı Kredi Yayınları

“ Sonra mı? İçimdeki Karanlık karanlığa karışacak, Işık, Işık olarak kalacak.”
Işık Bahçeleri, küçük bir çocuk için her şeyden kaçıp saklanabileceği bir sığınak, bir oyun bahçesiydi. Daha sonra ise içinde bulunduğu öğreti ortamından uzaklaşabileceği düşünce tapınağı haline geldi. Babilli Mani’nin “İkizi” ile karşılaştığı, iç dünyası ile yüzleştiği, kutsal sayılabilecek din öğreti ortamına karşı isyan duygusunu ilk ışık bahçelerinde hissetti. Bu isyanına karşı koyamayarak oradan uzaklaştı ve “Babil ülkesinden, çığlığım bütün dünyada duyulsun diye geldim diyerek” kendi öğretilerini yaymaya başladı. Her gittiği yerde uzun sohbetlere dalıyor, halk tarafından hoş karşılanıyor, müritler kazanıyordu. Kralların kralları ile tanıştı, onlara danışmanlık, hekimlik ve ressamlık yaptı. Manini öğretisi oldukça basitti, etrafındaki insanlara saygı, hoşgörü ve içindekini dinlemeye dayanıyordu. Saygı bütün canlılara olmalıydı, bütün bitkiler, hayvanlara ve insanlar. 
Günümüzde mani dini, manicilik olarak bilinen dinin kurucusu Babilli Mani’nin hayatını anlatan kitap, Amin Maalouf’un etkileyici doğu kültürünü yansıtan eserlerinden bir tanesi. Asya, Afrika ve Avrupa’da etkilerini gösteren bu inancın temelinin de, aslında bütün dinlerle ortak olduğunu görmek hiç şaşırtıcı değil. Bunun nedeninin, Hoşgörü, saygı ve özellikle öz-saygı tüm insanlığın en önemli ihtiyaçlarından biri olduğunu düşünüyorum.