Bu Blogda Ara

21 Temmuz 2010 Çarşamba

Kayıp Gül



Serdar Özkan
Timaş Yayınları
İstanbul 2010 – 11. baskı

34 dilde, 40’ı aşkın ülke de yayınlanmış olan Kayıp Gül kardeşimin kütüphanesinden alıp okuduğum kitaplardan; Küçük Prens, Martı ve Simyacı’dan esinlenerek kurulmuş bir öykü. Birazcık da mesnevi den esintiler hissettiğiniz bu eserin edebi değerini pek yüksek olarak görmesem de akıcı bir dile sahip, bir çırpıda okuyup bitirebilmek mümkün.

20 Temmuz 2010 Salı

İlk Turnalar

Cengiz Aytmatov
İlk turnalar – Fuji Yama
2. baskı – Ağustos 2005
Elips Kitap



Uzun süredir okumak istediğim yazarlardan bir tanesi de Cengiz Aytmatov’du. Asyalı bir yazar olan Aytmatov’un öz Türkçesini merak ediyordum açıkçası. Asya kültürünü, coğrafyasını, halkın içinden kahramanlarıyla birlikte onların duygularını, yaşam biçimlerini, acılarını ve aşklarını sade bir dil ile okuyucuya aktarmayı başarmış yazar. Kahramanlarının iç seslerini oldukça etkileyici bir şekilde okuyucuya aktaran yazar, İlk Turnalar öyküsünde de kahramanı Sultanmurat’ın yüreğinden konuşuyor. Biraz daha devam etmesini dilediğiniz öyküde, Sultanmurat’a daha sonra neler olacağını yazar tüm ketumluğuyla kendine saklamış.

14 Temmuz 2010 Çarşamba

Otomatik Piyano


Kurt Vonnegut Jr.
Çeviren: İrma Dolanoğlu-Çimen
Özgün adı: Player Piyano, 1962
Metis Bilimkurgu


Sahaflarda dolaşırken bulduğum kitaplardan biri Kurt Vonnegut’un 1962 yılında yazmış olduğu Otomatik Piyano II. Dünya savaşı ile birlikte dünyadaki makineleşmeye başlamasını ve makinelerin insan rollerini ele almasını konu ediniyor. Bilimsel araştırmaların yapılmasının gerekliliği ancak bunun yanı sıra teknolojinin kötüye kullanılabileceği, gereksiz teknoloji kullanımıyla insanların nasıl anlamsızlaştıklarını çarpıcı bir biçimde vurgulayan roman, bilim kurgu grubunda yer alıyor.
Kitabın arka kapağında da yer alan,
“III. Dünya Savaşı sürerken, insanlara gerek kalmadan üretim yapmanın yolu bulundu. Sorun şu: insanlar ne yapacak?”
cümlesi de kitabın ana temasını oldukça güzel özetliyor.
Kitabı okurken, bir mühendislik üniversitesinde yetişmiş olan bir birey olarak da biraz kendimi sorgulamadan edemedim. Otomatik Piyano’da anlatılana nazaran sosyal bilimlerin de yer aldığı, insana hala ihtiyaç duyan bir dünyada olabildiğimiz aşikâr, elbette bu dünyada da insana verilen değer tartışma konusu. Yine de romanı okuyunca, bazen sistemin dışına çıkıp gerçekleri anlamanın gerekliliğini hissetmemek elde değil.
Otomatik Piyano’dan alıntı:
“…, bense uçurumdan aşağı yuvarlanmadan mümkün olduğunca kenarda kalmak istiyorum. Kenarda ortadan göremediğin bir sürü şey görüyorsun. Muhteşem, akla hayale gelmeyen şeyler – bunları önce kenardakiler görür.”

Kitaplar

Yazmaya başlamak için en iyi konulardan birinin kitaplar olduğunu düşünüyorum. Hali hazırda yazın eserleri olan kitaplar, okuma alışkanlığı gelişmiş olan insanlar için vazgeçilmez bir hayat unsuru. Kendimi böyle insanlar kategorisine koyabilmek öyle çok isterdim ki, ama o seviyeye ulaşabildiğimi sanmıyorum. Özellikle okulun devam ettiği kış aylarında genellikle birden fazla sütundan oluşan makaleler okumaktan, tek sütundan oluşmuş edebi eserler veya genel kitaplar okumak benim için bir lüks halini alıyor. Bunun bir mazeret olmadığını biliyorum tabi ki, olmamalı da. Zaman programlama uzmanları her zaman yanımızda bir kitap taşımamızı öneriyorlar, günün akışı içerisinde beklenmedik sıkıcı boşlukları doldurmanın en iyi yolu da bu olsa gerek gerçekten.
Kitap okuma alışkanlığının oturmuş olmasının yanı sıra, okuma konusunda seçici olabilmenin de önemli olduğunu düşüyorum. Bu konuda seçici olmak oldukça zor bir durum, kapağının altında neler barındırdığını bilmediğiniz bir dünyaya giriyorsunuz ve bazen dünyalar arasında sürükleniyorsunuz. Bir kitabın size neler katacağını ve belki de sizden neler götüreceğini önceden kestirebilmek imkansız. Yine de kişilerin kendilerine göre olan kitap türleri okuması gerektiğini düşüyorum, hele ki kitap okuma alışkanlığının yeni oturmaya başladığı insanlar için bu çok önemli. Aksi takdirde "kitap" onlar için itici bir sözcükten ibaret olarak kalıyor. Geçmişte yazılmış ve günümüzde iyi yazarlar tarafından yazılmaya devam eden, çeşitli özellikleri ile okuyucuyu cezbeden kitapları okumanın zevkini tatmış insanların, yayın evleri tarafından kar amacı güdülerek basılmış, zaman öldürücü kitapları ayırabileceğini düşünüyorum. Yine de bazen kötü bir kitap okumak, iyi kitapların değerini anlamamı sağlıyor.
İçinde bulunduğumuz internet ve televizyon çağında kitap okuma alışkanlığının da gittikçe azaldığını düşüyorum. Bilgiye ulaşmanın oldukça kolay olduğu bu ortamda, aynı oranda bilgiden de uzak tutuluyoruz. İnternette özet halinde bulunan kitaplar, bilimsel konular üzerine verilmiş özet bilgiler, hatta özet olarak sunulmuş ödevler mevcut. Bunların yanı sıra, televizyon ve internette bulunan dikkatimizi cezbeden bir sürü reklam, eğlence ve oyalayıcı diziler de cabası. Bunların hayatımızda hiç yer almaması taraftarı da değilim, sadece çok fazla olmaması gerektiğini düşünüyorum.
Özellikle bir öğrenci için kitap fiyatlarının oldukça yüksek olduğunu inkar etmiyorum. Bu nedenle kütüphane kullanmak, kitap değişimi yapmak buna önerilebilecek güzel çözümlerden. Benim gibi kitabın elinin altında olmasını isteyen insanlar için uygulanabilecek bir diğer yöntem ise sahaflara uğramak. Sahaflardan çok daha ucuza aldığınız, yaşanmışlıkları olan kitapları okumak da en az matbaa kokusu üzerinde olan yeni kitapları okumak kadar zevkli.
Kitaplarla yaşamak dileğiyle...