Bu Blogda Ara

20 Kasım 2010 Cumartesi

Hayat dediğin

Hayat dediğin nedir ki zaten;
    ha yetmiş yıl yaşamışsın
       ha bir rüya görmüşsün...
                                                   melekler ve kumarbazlar

12 Kasım 2010 Cuma

önce iyiler...

"İlk önce en iyi kitapları okuyun. Sonra, zamanınızın kalmadığını farkedeceksiniz." 
Henry David Thoreau

17 Ağustos 2010 Salı

Bir Varmış Bir Yokmuş




Dünya Gezegeni, 2005
Sevgili Ada’m,
Dün gece Dünya’ya kar yağdı. Pardon, hemen düzeltmeliyim, kar benim bulunduğum yöreye yağdı. Buranın karı, bizim üzerinde kayak yaptığımız yapay kardan değil. Tıpkı çocukken dinlediğimiz masallardaki gökyüzü gibi beyaz beyaz, tüy tüy dökülüyor. Bazen rüzgarla savrula savrula yağıyor, bazen de incecik uçuşarak düşüyor yeryüzüne. Gecenin ilerleyen saatlerinde büyük parçalar halinde, ağır ağır düşmeye başladı kar. Buradakiler karın bu haline ‘lapa lapa’ diyorlarmış. Lapa lapa yağan kar, tutarmış, uzun süre de erimezmiş. Sabah kalktığımızda da, söyledikleri gibi her yer bembeyazdı. Ağaçların, damların üzerinde püskül püskül karlar vardı ve güneş vurdukça pırıltıları göz kamaştırıyordu. Çocuklar dışarıda karları üst üste yığarak kardan adam yapıyor, kartopu oynuyorlardı. İnanılmaz bir güzellikti, Ada, asla unutmayacağım bir manzaraydı. Sana söz veriyorum, seni kar manzaraları seyredebilmen için, mutlaka dünyaya getireceğim.
Seni seven
Yunsof Agguelos


Bir Varmış Bir Yokmuş
Ayşe Kulin
Everest Yayınları
2007 – İstanbul

Kitabın bir yüzünde gerçek hikâyelerin yalın bir dille aktaran Ayşe Kulin diğer yüzünde ise kendi kurguladığı hikâyeleri okuyucularına sunuyor. Gerçek hikâyeler ve hayal ürünleri arasında müthiş benzerlik olduğunu savunarak bu kitabı oluşturan yazarı kurgu hikâyelerinde çok daha başarılı buluyorum. Yaşanmış, gerçek hikâyelerin arkasındaki gizemler de bir o kadar çarpıcı olmalarına rağmen, olayları bir kedinin ağzından dinlemek, kahramanınızın bir anda farklı bir gezegenden olduğunu farketmek çok daha etkileyici ve bir o kadar zevkli. Ne yalan söyleyeyim ben kitabın yıldızlardan oluşmuş siluetini daha çok sevdim.

6 Ağustos 2010 Cuma

Hayatın anlamı...

“Hayatın anlamını arıyorsanız buna ulaşmanın iki yolu vardır. Uzun olanı kitaplardan geçer, kısası sevgiden…”

3 Ağustos 2010 Salı

Siyah Süt

Siyah Süt
Elif Şafak
Doğan Kitap

Daha önce de Elif Şafak’tan Araf’ı okumuştum, İngilizceden çeviri olduğu için midir nedir, pek ısınamamıştım kitaba. Belki de yazarın kendini, kendisiyle konuşmalarını anlattığındandır daha fazla sevdim Siyah Süt’ü. Elif Şafak’a göre unutulmak için yazılmış bir kitap Siyah Süt, ama yazarın içinden çıkan minik kadınlar, onların birbirleriyle tartışmaları, heyula gibi beliren cinleri ve tabii yazarın muhteşem hayal gücü nasıl unutulur bilemiyorum. Kitabın içeriği kadar, dili de oldukça etkileyici, sürükleyici bir dil kullanılmasının yanı sıra, bazı sözcüklerin ve cümlelerin uzun bekleyiş ve araştırmalardan sonra okuyucuya sunulduğu oldukça belirgin. Severek ve eğlenerek okudum Siyah Süt’ü, ayrıca bundan sonra içimdeki minik kadınlara daha fazla dikkat etmem gerektiğini de öğrendim. 

21 Temmuz 2010 Çarşamba

Kayıp Gül



Serdar Özkan
Timaş Yayınları
İstanbul 2010 – 11. baskı

34 dilde, 40’ı aşkın ülke de yayınlanmış olan Kayıp Gül kardeşimin kütüphanesinden alıp okuduğum kitaplardan; Küçük Prens, Martı ve Simyacı’dan esinlenerek kurulmuş bir öykü. Birazcık da mesnevi den esintiler hissettiğiniz bu eserin edebi değerini pek yüksek olarak görmesem de akıcı bir dile sahip, bir çırpıda okuyup bitirebilmek mümkün.

20 Temmuz 2010 Salı

İlk Turnalar

Cengiz Aytmatov
İlk turnalar – Fuji Yama
2. baskı – Ağustos 2005
Elips Kitap



Uzun süredir okumak istediğim yazarlardan bir tanesi de Cengiz Aytmatov’du. Asyalı bir yazar olan Aytmatov’un öz Türkçesini merak ediyordum açıkçası. Asya kültürünü, coğrafyasını, halkın içinden kahramanlarıyla birlikte onların duygularını, yaşam biçimlerini, acılarını ve aşklarını sade bir dil ile okuyucuya aktarmayı başarmış yazar. Kahramanlarının iç seslerini oldukça etkileyici bir şekilde okuyucuya aktaran yazar, İlk Turnalar öyküsünde de kahramanı Sultanmurat’ın yüreğinden konuşuyor. Biraz daha devam etmesini dilediğiniz öyküde, Sultanmurat’a daha sonra neler olacağını yazar tüm ketumluğuyla kendine saklamış.

14 Temmuz 2010 Çarşamba

Otomatik Piyano


Kurt Vonnegut Jr.
Çeviren: İrma Dolanoğlu-Çimen
Özgün adı: Player Piyano, 1962
Metis Bilimkurgu


Sahaflarda dolaşırken bulduğum kitaplardan biri Kurt Vonnegut’un 1962 yılında yazmış olduğu Otomatik Piyano II. Dünya savaşı ile birlikte dünyadaki makineleşmeye başlamasını ve makinelerin insan rollerini ele almasını konu ediniyor. Bilimsel araştırmaların yapılmasının gerekliliği ancak bunun yanı sıra teknolojinin kötüye kullanılabileceği, gereksiz teknoloji kullanımıyla insanların nasıl anlamsızlaştıklarını çarpıcı bir biçimde vurgulayan roman, bilim kurgu grubunda yer alıyor.
Kitabın arka kapağında da yer alan,
“III. Dünya Savaşı sürerken, insanlara gerek kalmadan üretim yapmanın yolu bulundu. Sorun şu: insanlar ne yapacak?”
cümlesi de kitabın ana temasını oldukça güzel özetliyor.
Kitabı okurken, bir mühendislik üniversitesinde yetişmiş olan bir birey olarak da biraz kendimi sorgulamadan edemedim. Otomatik Piyano’da anlatılana nazaran sosyal bilimlerin de yer aldığı, insana hala ihtiyaç duyan bir dünyada olabildiğimiz aşikâr, elbette bu dünyada da insana verilen değer tartışma konusu. Yine de romanı okuyunca, bazen sistemin dışına çıkıp gerçekleri anlamanın gerekliliğini hissetmemek elde değil.
Otomatik Piyano’dan alıntı:
“…, bense uçurumdan aşağı yuvarlanmadan mümkün olduğunca kenarda kalmak istiyorum. Kenarda ortadan göremediğin bir sürü şey görüyorsun. Muhteşem, akla hayale gelmeyen şeyler – bunları önce kenardakiler görür.”

Kitaplar

Yazmaya başlamak için en iyi konulardan birinin kitaplar olduğunu düşünüyorum. Hali hazırda yazın eserleri olan kitaplar, okuma alışkanlığı gelişmiş olan insanlar için vazgeçilmez bir hayat unsuru. Kendimi böyle insanlar kategorisine koyabilmek öyle çok isterdim ki, ama o seviyeye ulaşabildiğimi sanmıyorum. Özellikle okulun devam ettiği kış aylarında genellikle birden fazla sütundan oluşan makaleler okumaktan, tek sütundan oluşmuş edebi eserler veya genel kitaplar okumak benim için bir lüks halini alıyor. Bunun bir mazeret olmadığını biliyorum tabi ki, olmamalı da. Zaman programlama uzmanları her zaman yanımızda bir kitap taşımamızı öneriyorlar, günün akışı içerisinde beklenmedik sıkıcı boşlukları doldurmanın en iyi yolu da bu olsa gerek gerçekten.
Kitap okuma alışkanlığının oturmuş olmasının yanı sıra, okuma konusunda seçici olabilmenin de önemli olduğunu düşüyorum. Bu konuda seçici olmak oldukça zor bir durum, kapağının altında neler barındırdığını bilmediğiniz bir dünyaya giriyorsunuz ve bazen dünyalar arasında sürükleniyorsunuz. Bir kitabın size neler katacağını ve belki de sizden neler götüreceğini önceden kestirebilmek imkansız. Yine de kişilerin kendilerine göre olan kitap türleri okuması gerektiğini düşüyorum, hele ki kitap okuma alışkanlığının yeni oturmaya başladığı insanlar için bu çok önemli. Aksi takdirde "kitap" onlar için itici bir sözcükten ibaret olarak kalıyor. Geçmişte yazılmış ve günümüzde iyi yazarlar tarafından yazılmaya devam eden, çeşitli özellikleri ile okuyucuyu cezbeden kitapları okumanın zevkini tatmış insanların, yayın evleri tarafından kar amacı güdülerek basılmış, zaman öldürücü kitapları ayırabileceğini düşünüyorum. Yine de bazen kötü bir kitap okumak, iyi kitapların değerini anlamamı sağlıyor.
İçinde bulunduğumuz internet ve televizyon çağında kitap okuma alışkanlığının da gittikçe azaldığını düşüyorum. Bilgiye ulaşmanın oldukça kolay olduğu bu ortamda, aynı oranda bilgiden de uzak tutuluyoruz. İnternette özet halinde bulunan kitaplar, bilimsel konular üzerine verilmiş özet bilgiler, hatta özet olarak sunulmuş ödevler mevcut. Bunların yanı sıra, televizyon ve internette bulunan dikkatimizi cezbeden bir sürü reklam, eğlence ve oyalayıcı diziler de cabası. Bunların hayatımızda hiç yer almaması taraftarı da değilim, sadece çok fazla olmaması gerektiğini düşünüyorum.
Özellikle bir öğrenci için kitap fiyatlarının oldukça yüksek olduğunu inkar etmiyorum. Bu nedenle kütüphane kullanmak, kitap değişimi yapmak buna önerilebilecek güzel çözümlerden. Benim gibi kitabın elinin altında olmasını isteyen insanlar için uygulanabilecek bir diğer yöntem ise sahaflara uğramak. Sahaflardan çok daha ucuza aldığınız, yaşanmışlıkları olan kitapları okumak da en az matbaa kokusu üzerinde olan yeni kitapları okumak kadar zevkli.
Kitaplarla yaşamak dileğiyle...