Bu Blogda Ara

5 Haziran 2015 Cuma

MACERA DOLU AMERIKA - 7. GUN

7. GUN

Gezimizin sonuna dogru yaklasirken, Nampa’dan Portland’a olan yolculugumuz icin fazla plan yapmadik. Sadece hedefimize ulasmak icin iki yol seceneginden gozumuze en eglenceli gorunen Columbia Nehri (Columbia River) boyunca uzanan yolu sectik. Sabah uyanip, kahvaltimiz sirasinda da sakin bir yolculuk yapip, Portland’a erken varmayi orada da biraz zaman gecirmeyi dusunduk.

Sabah saat 10 civarinda yola koyulduk ve yaklasik 1 saatlik yoldan sonra nehri yakaladik. Yolumuzun geri kalan kisminda da bu guzel nehir bize yoldaslik etti. Misafirperverligini ve arkadasligini da yolumuzun uzerinde bize gosterdigi beklenmedik suprizleri ile gosterdi. Aslina bakilirsa ilk molamizda benim telefonumu tuvalette unutmamla birlikte bir telas yasamadik degil, 10 dk’lik bir mesafeden geri donmek zorunda kaldik. Neyseki telefonumu bulan bir cift onu guvenlige birakmis, kendilerini bulup tesekkur edemedim maalesef, biz alana tekrar vardigimizda onlar ayrilmislardi, ama yine de onlara buradan sukranlarimi sunuyorum.

Benzin icin durdugumuz ikinci duragimizda ise uc yavrusu ile bir anne ordege rastladik. Annelerine itaat edip piti piti yuzen yavru ordekler cok sevimliydiler. Bir sonraki duragimiz ise Columbia Nehrinin kiyisindaki bir park oldu. Burada biraz serinleyip, bir seyler atistirirken, nehirden ziplayarak cikip bize selam vermek isteyen bir balikla karsilastik. Onun fotografini cekme firsatimiz olamadi ama bu guzel merhabalasmayi unutmamak uzere hafizalarimiza kaydettik. Kansas City’den yolluk icin aldigimiz ve henuz bitiremedigimiz ekmeklerimizi de nehirde yuzen kazlarla paylastik. Bu guzel kazlar, onlara verdigimiz hediyelerimizi sukranla kabul edip, bize guzel pozlar verdiler ve sonunda da bize guzel bir kaz tuyu hediye ettiler. Bu sirada arkadaslik grubumuzu bir de marti katildi, onu da grubumuza almaktan mutluluk duyduk.

Bir sonraki duragimiz Tanrilarin Koprusu (Bridge of Gods) oldu. Yolda gordugumuz tabeladan, bu ismin bize ilginc gelip merak etmemiz uzerine ugradigimiz bu durakta karsilastigimiz manzara muhtesemdi. Bridge of Gods, bizim bekledigimiz aksine 1920’lerde yapilmis modern bir yapi. Ancak uzerinde kucuk bir arastirma yaptiktan sonra 1200’lu yillarda Columbia Nehrinin sularinin asindirmasiyla burada Oregon ve Washington’i birbirine baglayan dogal bir koprunun olustugunu ve kizilderililerin buraya Tanrilarin koprusu ismini verdigini ogrendik. Bu yapi bircok kizilderili efsanesinde geciyormus. Sonrasinda da buraya yapilan kopruye kizilderililerin kullandigi bu ismin verilmesi uygun gorulmus.



Kopruden ayrildiktan sonra Portland’a varmak uzere yola koyulmusken, yolda bizi beklenmedik bir diger supriz durdurdu. Sag tarafimizda kalan guzel bir selale (Multnomah Falls) ilgimizi cekmeyi basarmis ve bizi yanina kadar cikarmaya coktan ikna etmisti. Iki asamada yere ulasan selalenin sulari, yaklasik 165 metre yukaridan asagiya dokuluyor, 21 yukseklikte metrede duraksayip tekrar asagiya dokulerek yoluna devam ediyor. Burada serinleyip, fotograflar cektikten sonra yolumuza devam ettik.
Yaklasik 40 dk’lik bir yoldan sonra Portland’a ulastik. Hedefimiz 6:30’da kapanmadan once Portland Japon Bahcesi (Portland JapaneseGarden)’ne ulasmakti. Ancak, Portland merkezde takildigimiz trafik bizi biraz zorladi. Amerika’da karsilastigimiz en kalabalik trafikti bu ve bence 600 bin nufuslu bir sehir icin biraz fazlaydi. Neyse, son dakika da olsa Japon bahcesine girmeyi ve burayi yarim saat icerisinde gezmeyi basardik.


Sonrada Japon bahcesinin hemen yanindaki Portland’in meshur uluslararasi gul bahcesine (International Rose Test Garden) gectik. Dunyanin cesitli yerlerinden gul turlerine ev sahipligi yapan bu bahce mis gibi kokan gorsel bir solen. Gullerin muthis renkleri ve kokulari beni benden aldi. Ben fotograflarini cekerken, Onur’da dokulen yapraklarindan bize hatiralar topladi.


Artik neredeyse aksam olmustu, biz de yorulmus ve cok acikmistik ki. Yakinda guzel bir Italyan pizzacisi bulup, Amerika’da yedigimiz en guzel pizza’yi da yedik. Pizzacinin ismini de bu durumu akdeniz insaninin nukteli ve dalga gecen edasiyla, bu pizzacinin Amerika’daki diger pizzacilardan farkli oldugunu anlatan sekilde : ‘Escape from the New York Pizza’.

Sonrasinda ise kaldigimiz hotel (sanirim baska bos odasi olmadigi icin) bize genis dubleks bir suit oda (apart) verdi. South Bend’teki evimizden daha buyuk olan bu hotel odasinda istiharete cekildik.
  

4 Haziran 2015 Perşembe

MACERA DOLU AMERIKA - 6. GUN

6. GUN

Salt Lake City’i cok sevdik. Oradan ayrilmadan evvel sehir merkezinde bir tur daha attik. Sonra da bizi Seattle’a ulastiricak olan duraklarimizdan biri olan Nampa’ya dogru yola koyulduk. Yolda benzin almak icin ugradigimiz dukkanda en arkadas canlisi koyun ve biraz asil takilan Lama ile tanisma firsati bulduk. Yaklasik 3 saat kadar araba surdukten sonra Twin Falls’a ugrayarak, biraz dinlenmek ve buradaki kanyon ve selaleri gormek istedik.

Yilan Nehri Kanyonu (Snake River Canyon) uzerindeki Perrine Koprusunu (Perrine Bridge) gecerek Twin Falls'a ulasilabiliyor. Yilan nehri kanyonu yilan nehrinin ve ruzgarlarin asindirmasiyla olusmus, 150 metre derinliginde ve 400 metre genisliginde bir kanyon. Sag tarafimizda bizi bir misafir merkezi karsiliyor, buraya ugrayarak bolgede gorebilecegimiz yerler hakkinda bilgi aliyoruz, kendimize ani icin magnet ve pin almayi da ihmal etmiyoruz. Perrine Koprusunun parasutculer ve atlayiscilar icin oldukca popular bir bolge oldugunu gozlemleyerek ogreniyoruz. Amerika’da yilin her donemi izin gerekmeksizin atlayis yapilan tek bolgesi imis.

Kopru uzerinden birkac fotograf aldiktan sonra yakinlarda buldugumuz bir Italyan restoranina ugruyor ve makarnalarimizi yerken gunun geri kalan kismi icin enerji toplamaya calisiyoruz. Yemegin ardindan, yaklasik 10 dk mesafedeki Shoshone Selalesini (Shoshone Falls) gormeye gittik. Tepeden gordugumuz selale manzarasi karsisinda etkilenmememiz mumkun degildi. Selaleyi farkli acilardan gozlemleyebilmek icin acilan kucuk yuruyus parkurunda kisa bir gezinti yapip, selaleyi unutmamak uzere fotografladik. 

Selalenin biraz ust kisminda ise, kanyonun gizli bir guzelligi olan Dierkes Golu (Dierkes Lake)’ne ugradik. Genis bir ordek ailesine ev sahipligi yapan bu gol, yore halkinin da serinlemek icin kullandigi ugrak mekanlardan biri saniyorum. Biz gittigimizde de gencler yuzup egleniyorlardi. Uzun bir suredir suya girmeye hasret kalmis olan Onur’da onlardan ozenmis olsa gerekki, kisa bir sureligine de olsa suya girip serinledi. Bu sirada bende etrafi ve Onur’u fotograflamaya devam ettim. Bu kisa ve serinletici molamizin ardindan Nampa’daki hotelimize dogru yola koyulduk. Yaklasik 2 bucuk saatlik bir yoldan sonra hotelimize yerlesip, yarinki uzun yolculugumuza hazirlanmak uzere istiharete cekildik.

Panaromic fotograflarimiz:

Su ana kadar kat ettigimiz yolu buradan takip edebilirsiniz.





MACERA DOLU AMERIKA - 5. GUN


5. GUN

Yolculugumuzun 5. Gununde Salt Lake City ve civarindaki dogal parklarda gecirdik. Universite misafirhanesinin bize sundugu guzel bir kahvaltinin artindan ilk duragimiz, buyuk tuz golu (Great Salt Lake) uzerinde bulunan antilop adasi (antelope island) oldu. Burasi manzarasi ve daha once gormediginiz hayvanlari gozlemleyebileceginiz dogal yasam alanlari ile oldukca ilgi cekici bir yer. Salt Lake, Amerika’nin olu denizi olarak bilinip bazen bu sekilde adlandirilsa da genis bir ekolojik zenginlige de sahip. Golun uzerinde ve cevresinde yasayan sinekler de plankton ve bakterilerle birlikte bu ekosistemin bir parcasi. Bizi en cok etkilyen ve uzerimizde iz birakanlarda bu kucuk sinekler oldu. Onlardan kacmaniz ve saklanmaniz maalesef mumkun degil, bu nedenle yine de uzun pantolon giymenizi tavsiye edebiliriz (bende cok etkili olmadi, pantolonun uzerinden de kaniniza ulasmayi basarabiliyorlar).

Antilop adasinda cok sayida bizon gormek mumkun, yanlarina cok yaklasmadiginiz taktirde oldukca sakinler ve agir hareket ediyorlar. Ada turumuz boyunca bizonlari tek olarak, ikili uclu gruplar ve suruler halinde gorebildik. Adaya ismini veren antiloplari gorebilmemiz ise oldukca zor oldu. Yol boyunca gozlerimiz onlari aradi, tam umidimizi kesmis donus yoluna gecmistik ki, once Onur uzakta oturan buyuk bir antilop gordu. Onun goruntulerini alip, tekrar yola koyulmamizdan yaklasik 5 dk sonra da ben otlar arasinda sadece boynuzlari gorulebilen yavru bir antilop oldugunu farkettim. Hali hazirda bana bakan minik antilop fotografini cekmek uzere arabadan inip yanina yaklasmaya calistigimda ayaga kalkip bir sure beni izledikten sonra benden uzaklasti. Yine de bu guzel canli ile merhabalasip, onun fotograflarini cekmek cok guzeldi. 

Antilop adasinda bir de baykuslar gorduk. Bunlar geceleri avlanip, gunduzleri dinlenen hayvanlar. Baykuslarin bulundugu bolgeye gittigimizde iki tane buyuk, iki tanede yavru baykusun bir hangarin icerisinde uyuduklarini gorduk. Buyuk baykuslardan bir tanesi bizim geldigimizi farkederek gozlerinden bir tanesini acarak bizi izlemeye basladi. Yavru baykuslar ise yumuk yumuk gozleri ve burusuk yuzleri ile tum sevimliliklerini koruyarak uyumaya devam ettiler.

Hem antilop hem de baykus fotograflarini onlara cok yaklasmadan uzaktan cekmeye calistim. Daha iyi goruntuler elde etmek icin daha uygun lenslere ihtiyacim oldugunu anlayip, donus yolunda ugrayacagimiz dogal parklarda kullanmak uzere boyle bir lens edinmeye karar verdim.

Antilop adasinda bir de 1800’lu yillarda adaya gelip yerlesmis ve daha sonra orada bir kilise kurmus bir aile yasiyor. Burasi adada bulunan birkac ziyaretci merkezi disindaki tek bina ve su anda burasi da muze ve ziyaretci merkezi olarak hizmet ediyor. Bu evin bahcesi ise adanin uzun agac bulunan tek bolgesi, bu nedenle adada bulunan bircok kus turune de ev sahipligi yapiyor. Kucuk bir alani kaplayan bu agaclik bolgeye girdiginizde rahatlatici bir serinlik hissediyor ve farkli kus seslerini duyabiliyorsunuz. Oturmak, kitap okumak, dinlenmek ve belkide guzel bir ogle uykusu cekmek icin muthis bir yer. Bu nedenle orada yasayan insanlari kiskanmadik degil.

Ogleni gecerken, Antilop adasindan ayrilip yaklasik 1 bucuk saat mesafedeki ‘Big Cottonwood Canyon’ bolgesine dogru yola koyulduk. Sehir merkezini gecip, daglik bolgeye dogru yoneldikten sonra, daglar arasindaki vadilerden gecen yolumuzda nefes kesen dag manzaralari ile karsilastik ve yol boyunca yanimizdan akan dereyi izleyerek Brighton bolgesine ulastik. Zirveye dogru yaklastigimizda mevsim sebebiyle kapali olan cok sayida kayak merkezi ve hoteller gorduk. Tepeye ulastigimizda Gumus Gol (Silver Lake) bizi karsiladi. Burasi da habitati zengin bir bolge. Golun bataklik gibi olan kisimlarinin uzerine insanlarin dolasabilmeleri ve oradaki hayvanlari gozlemleyip balik tutabilmeleri icin tahtadan patikalar yapilmis. Gol ve cevresinden etrafta bulunan basi karli daha yuksek tepeleri gorebilmekte mumkun. Biz de golun etrafinda dolasip, bol bol fotograf cektik. Tepeden asagiya inerken, bizimle birlikte olan dereye tesekkur etmek icin kisa bir mola verdik ve onu da fotografladik.
Asagiya, sehre dogru indigimizde ise cigerlerimiz oksijenle dolu dolu ama karnimiz acti. Bu sebeple, sehir merkezindeki icerinde alis-veris merkezleri ve restoranlar bulunan ‘City Creek Centre’a ugradik. Burada karnimizi doyurduktan sonra, yurume mesafesinde bulunan ‘Temple Square’e gectik. Utah hristiyanligin bir kolu olan mormonlugun merkezi olarak biliniyormus. Salt Lake City’de de 1800’lerin sonunda yapimi tamamlanan oldukca buyuk ve gorkemli bir Mormon kilisesi mevcut. Aslina bakilirsa ‘Temple Square’ olarak adlandirilan bolge, buyuk bir Mormon kompleksi. Ilginc gorusler barindiran Mormonizm ve Mormonlar hakkinda daha fazla bilgi edinmek isterseniz bu sayfayi ziyaret edebilirsiniz.

Temple Square’de aksam saatlerinde kilisenin isiklerinin da yanmasiyla birlikte etkileyici kareler yakalabildik. Sonrasinda ise gorduklerimizi sindirmek ve gunun yorgunlugunu atmak uzere hotelimize dogru yola koyulduk.

Ertesi sabah, aksam saatleri oldugu icin goremedigimiz Mormon kilisesinin ic kismini gorebilmek ve belki fotograflayabilmek icin ‘Salt Lake City’den ayrilmadan once tekrar ugradimizda ise, aslinda kiliseye giremedigimizi bunu yapabilmek icin kilise uyesi olmamiz gerektigini ogrendik. Saygi gosterip, kiliseye ait olan etraftaki kucuk birkac binanin ic kismini goruntulemekle yetindik.

Muhtesem panoramalarimiz Ve bir de videomuz var:



2 Haziran 2015 Salı

MACERA DOLU AMERIKA - 4. GUN

4. GUN

Gezimizin 4. Gunune Denver’de basladik. Ilk duragimiz ‘Cathedral Basilica of the Immaculate Concenption’ oldu. Sabah saatlerinde ugradigimiz hac seklinde yapilmis bu katolik klisesi oldukca etkileyici ic dizayn, heykeller ve vitraylarla suslenmis. Katheralin onu bircok evsiz insanlar tarafindan mesken tutulmus, bu durum bize cami onundeki dilencileri hatirlatmadi degil. Iklim olarak oldukca sicak olan Denver’de bu kadar fazla sayida disarida kalan insanin olmasina da sasirmamak lazim sanirim.

Denver’deki ikinci duragimiz ise ‘Civic Center’ oldu. Burasi sehir icin onemli binalara yakin olan ve icerisinde heykeller, anitlar ve mesire yerleri iceren bir alan. Bir tarafinda belediye sarayi, diger tarafinda kutuphane bulunan bu park oldukca simetrik bir yapiya sahip. Parkin orta yerinde durdugunuzda, dondugunuz her ana yonde buyuk ve onemli bir yapi gorebilmeniz mumkun. Park hakkinda evsizlere barinak olusturdugu konusunda olumsuz elistiriler olsada, bu duruma dikkat cekmek icin de calismalar baslatilmis. Bugunku ziyaretimiz sirasinda bircok ogrenci grubu ile de karsilastik ve parkin egitim amacli olarak da hizmet verdigini gorduk.


Civic Center’dan ayrildiktan sonra, 16. Cadde (16thStreet Mall)’e giderek hem ogle yemegimizi yedik, hem de sehir hakkinda birkac magnet ve pin aldik. Sonrasinda ver elini Salt Lake City…

Denver’den Salt Lake City’e olan yolculugumuz yaklasik 7 bucuk saat surdu. Amerikanin nufusu en az eyaleti olan Wyoming’ten gecen yolumuz uzerinde ucsuz bucaksiz arazilerden gecip, boga surulerine selam verdik. Ceylan ve geyiklere de el salladik. Siddetli ruzgarlari oldugunu dusundugumuz bu eyalette yol boyunca ruzgara karsi dikkatli olmamiz gerektigini gosteren tabelalarla karsilastik. Yolumuzun uzerinde duraklarin en buyugu olan ve kamyoncular tarafindan oldukca ragbet goren Rock Springs’te yemek molasi verdik. Bu eyaleti gecerken dogal yasami ve doga manzarasinin tadini cikarmis olmamiza ragmen boyle issiz bir yerde yasamadigimiz icin de sukurler ettik. Yemek molasi verdigimiz sirada disarida kum firtinasi vardi, garson kiza bu durumun her zaman mi oldugunu sordugumuzda ise o bolgenin surekli ruzgarli oldugunu ve sonunda yaz geldigini soyleyerek gulumsedi. Bunun uzerine kendi yasamimiz icin ettigimiz sukurlere yenilerini ekledik.


Wyoming’ten Utah’a dogru gecerken gordugumuz yesillikler artti ve bitki ortusu yukselmeye basladi, tekrar agaclar gorebildik. Derin vadi ve kanyonlardan gecip, iki gecemizi gecirmeyi planladigimiz universite (University of Utah) misafirhanesine dogru yol alirken kipkizil bir gunes bizimle birlikteydi.
  

1 Haziran 2015 Pazartesi

MACERA DOLU AMERIKA - 3. GUN

3. GUN

3. gunumuz Manitou Springs’te bulunan Cottage tarzindaki motel’de basladi. Cottage Moteller ozellikle genis ailelerin kalabilmeleri icin tasarlanmis, ev tarzinda yapilardan olusuyor, fiyatlari da oldukca uygun. Kahvaltimizi motelde yaptiktan ve hotel gorevlisinden de gun planlamamiz icin gerekli bilgileri aldiktan sonra ‘Garden of the Gods’ a dogru yola koyulduk. 20 dk surecek olan yolumuzun daha ilk 10 dakikasinda buyuk kirmizi kayaliklari gorduk ve elbette heyecanimiz artti. Almis oldugumuz adres bizi direk olarak Garden of the God’s Visitor Center’a goturdu. Burasi da turistler, gezginler ve kaya tirmaniscilari icin oldukca yararli bilgiler bulabileceginiz, dogal park hakkinda ayrintili bilgi ve dokumanlara ulasabileceginiz guzel bir merkez. Ayni zamanda bu merkezden de harika fotograflar yakalayabilmeniz mumkun. Visitor Center’da biraz oyalandiktan sonra Tanrilarin Bahcesine dogru arabamizi yonelttik. Tum bahceyi araba ile gezebilir, dilerseniz park yerlerinde durup yuruyus parkurlarinda gezerek fotograflar cekebilirsiniz. Biz olabildigince cok park yerinde durarak, gorduklerimizi fotograflamayi ve bu dogal guzelliklerinin tadini cikarmayi tercih ettik.



Oglene dogru Tanrilarin bahcesinden ayrilarak yonumuzu 'Old Colorado City’ye cevirdik. Burasi acikan karnimizi doyurmak icin uygun bir mekan. Old Colorado City esnaflardan olusan alis veris magazalari, restoranlari, kucuk eglence merkezleri ve kafeleri ile kucuk ve sevimli bir bolge. Burada bahceli bir yerde ogle yemegimizi yiyip, hos sohbet garson hanimla lafladik. Sonrasinda da etrafta dolarak benim koleksiyonum icin magnet ve Onur icin pin aldik.

Bir sonraki duragimiz ise 'Pikes Peak' oldu. Pikes Peak’e cikan yola sapmadan once kucuk bir kahve dukkanina ugrayarak bizi gunun geri kalan kisminda zinde tutacak olan kahvelerimizi de alip yola koyulduk. Pikes Peak’e cikabilmek icin kisi basina 12$ odenmesi gerekiyor, ve hava sartlarina bagli olarak zirveye cikabilmek mumkun olmayabiliyor. Bugun giriste bize 19 mil'lik yolun sadece ilk 16 mil’lik kismina kadar olan bolumunun acik oldugu soylendi, fakat sonrasinda sonuna kadar cikabildik. Ancak, son 3 mil’lik kisimda dolu yagisi ile karsilastik. Tek yonlu, dar ve virajli yollarda dolu ile karsilasmis olmaktan dolayi cok mutlu oldugumu soyleyemeyecegim. Yine de, yol boyunca gormus oldugumuz manzaralar ve cekmis oldugumuz fotograflar bunlarin hepsine degdi. Zirveye yaklasan her donemecte nefes kesen bir manzara ile karsilasmis olmamizdi sanirim bizi zirveye ulasmaya iteleyen kuvvet. Zirvede dolu sebebiyle arabamizdan cikmamiza izin verilmedi. Donus yolunda da park yerlerine ugrayarak ve manzaranin tadina vararak asagiya indik. Asagiya dogru indikce gunes tekrar yuzunu gosterdi ve biz tekrar isindik.




Pikes Peak’ten sonra 'Colorado Springs’e gecip aksam yemegimizi yedik. Onur’un tecrubelerine gore Colorado Springs’li ascilar et konusunda Kansas City’den daha maharetli. Karnimizi doyuduktan sonra, 1 saatlik bir yolculuk yaparak Denver’e ulasip, yarinki uzun yolculugumuz icin istiharete cekildik.

Birde bugun harika panoramic cektik, onlardan bazilari:


31 Mayıs 2015 Pazar

MACERA DOLU AMERIKA - 2. GUN

2. GUN

Dun aksam gec vakitte Kansas City’ye vardik. Hotelimize yerlesmeden once steak’leri ile unlu bu sehrin guzel etlerinin tadina vararak karnimizi doyurmak istedik. Bunu isteyen sadece biz degilmisiz ki, kapida bize en az 25 dk beklememiz gerektigini soylediler. O kadar yol ve o aclikla bizden dayanilmasi zor birsey isteniyordu ve Onur buna razi olmayacakti tabiki de, ve olmadi da. Kapidaki gorevli kiza bizim Chicago’dan geldigimizi ve cok ac oldugumu soyledi, ve bar kismina da olsa bizi hemen iceri aldilar. Harika yemekler yedigimizi soyleyip, bu konuyu burada kapatiyorum, sizleri daha fazla ozendirmeyecegim.

Guzel bir uykunun ardindan, gezimizin ikinci gunune Kansan City’de basladik. Ilk duragimiz Country Club Plaza’ydi. Bircok unlu marka ve magazayi barindan bu acik hava alisveris merkezinde bircok da heykel gorduk. Dere kiyisinda da biraz oyalandiktan sonra yemek yiyip, kahvelerimizi de elimize alarak sehir merkezine dogru yola koyulduk.



Yol uzerinde ilginc gotik kiyafetli bir kac genci gordugumuzde sehir halkinin garip oldugunu dusunmedik degil ama sonrasinda kilometrelerce uzanan siyah ve garip kiyafetli insan kuyrugunu gorunce sehirde buyuk bir rock festivalinin oldugunu anladik. Union Station, eski tren istasyonlarindan bir tanesi, ayni zamanda icerinde birde postane var. Elbette buradan ailelerimize kart gondermeyi ihmal etmedik.

Yolluk malzemeler ve ihtiyaclar icin market alisverisinin ardindan yaklasik 8 bucuk saat surecek olan yolumuza koyulduk. Dumduz yolumuzda atraksiyonu olmayan sakin bir yolculuk gecirdik. Muhabbetimiz, muziklerimiz ve fotograflarimizla yolculugumuza renk katmaya calistik. Essiz bir gun batiminda, yel degirmenler esliginde yolculuk ettik. Sonunda Colorado Springs’e ulastik. Bugun gormus oldugumuz gun batimi ve manzaralar, yarin icin olan heyecanimiz ve beklentilerimizi bir kez daha arttirdi.





30 Mayıs 2015 Cumartesi

MACERA DOLU AMERIKA - 1. GUN



1. GUN

Uzun suredir heyecanla bekledigimiz yolculugumuz dun basladi. Onur’un bu yil da Microsoft’ta staj yapmasini firsat bilerek, bu yilki tatilimizi yollarda gecirmeye karar verdik. Birlikte Seattle’a kadar araba surecegiz, sonrasinda ben ucakla donecegim. Uc ay sonrasinda ise ucarak gidecegim Seattle’dan bu sefer farkli bir rota izleyerek evimize donecegiz.

Indiana South Bend’ten baslayarak Seattle’a dogru yola ciktik. Dun St. Louis’e ugrayarak Kansas City’de aksami yaptik. Yorulmasina yorulduk ama gorduklerimiz buna degdi.

Yol sirasinda iki defa saganak yagmura yakalanmis olsakta yolculugumuz sorunsuz gecti diyebiliriz. En azindan biz islanmadik ve arabamiz temizlenmis oldu. St. Louis’te Old Courthouse’u kisacik bir gezdikten sonra, Arch’a ciktik. Arch’a cikmak icin yetiskinler icin 10$ ucret isteniyor, biletleri Old Court House’tan temin edebiliyorsunuz. Kucucuk kabinlerle 630 ft’e cikmadan once hakli olarak klostrofobimiz olup olmadigini soruyorlar. Yukarida cok kucuk ve egimli pencereler var, bunlar butun St. Louis ve sehir’den gecen Missisippi nehrini gorebileceginiz minik delikler. Arch’in alt kisminda bir muze ve hediyelik esya alabileceginiz bir de magaza bulunuyor. Biz St. Louis’in 20 mile disinda bulunan Butterfly House’a kapanmadan yetisebilmek icin muzeyi gezmeden cikmak zorunda kaldik. Yine de gordugumuz manzaradan birazcikta acliktan basimizdaki sersemlikle birlikte arabimiza ulastik. Yanimiza aldigimiz meyve ve kucuk atistirmaliklar iste burada imdadimiza yetisti.



Butterfly House’a vardigimizda kapidaki gorevli bizi kotu bir haberle karsiladi. Ozel bir fotograf cekimi nedeniyle kelebeklerin bulundugu seranin kapali oldugunu soyledi. Ozellikle Onur’un keyfini fazlasiyla kaciran bu haber uzerine oradaki hediyelik esya magazasinda oyalanirken, icerideki gelin ve damadin (ozel fotograf cekiminin kahramanlari) cikmalari uzerine bahceyi tekrar ziyarete actilar ve biz de iceri girip essiz guzellikteki kelebeklerle vakit gecirme ve onlari fotograflama firsati elde edebildik.



Seyatimiz boyunca ugradigimiz yerleri, yolculuk haritamizi ve yolculugumuzdaki fotograflari Onur’un sitesinden de takip edebilirsiniz.

Yolculuk suresince detayli bir yazi yazmaya vaktim olmayacak saniyorum ama yine de olabildigince gorduklerimizi, yasadiklarimizi bloglamaya devam edecegim.